Şemaların hayatı, kavramları, kendimizi ve diğerlerini anlamlandırma süreci içerisinde oluşan bazı düşünce kalıpları olduğundan bir önceki yazımızda bahsetmiştik.
Bu yazımızın konusunu ise çocukken tabiri caizse “hayatta kalmamızı” sağlayan ancak zaman içerinde uyum bozucu hale gelip yaşantımızı, ilişkilerimizi, tutumlarımızı olumsuz yönde etkileyen bu karmaşık yapının kökenlerinde nelerin yattığı oluşturmaktadır.
Konuyu daha iyi anlamak ve tam manasıyla kavramları zihnimizde oturtabilmek için bir ağaç metaforundan yararlanacağız. Görsel olarak da eklediğimiz şema ağacının üç temel kökü ve bu köklerden beslenen 5 ana dalı bulunuyor. Bahsettiğimiz beş ana dal şema alanlarını ifade etmektedir. Her ana dalın üzerinde bulunan dalcıklar ise şemaları temsil etmektedir. Şemalarımızın şekillenmesi ve oluşması sürecine üç ana kökü tanıyarak başlayabiliriz.
Köklerden birincisi her bireyin mizacıdır. Mizaç, genellikle doğuştan getirilen ve nispeten zaman içerisinde pek de değişime uğramayan özelliklerimizdir. Tüm insanlar birbirinden farklı kişilik ve mizaç özelliklerine sahiplerdir. Aynı ailede büyüyen kardeşler arasında bile mizaç farklılığından ortaya çıkan bazı karakteristik ayrışmalar vardır. Örnek olarak ise gevşeklik- tepkisizlik, kötümserlik- iyimserlik, sinirlilik- keyiflilik, dağınık- dikkatli, pasif- saldırganlık gibi mizaç özelliklerini sayabiliriz.
İkinci kök ise bireyin çocukluğundaki deneyimlerini temsil eden erken dönem yaşantılarıdır.
Çocukluk dönemi yaşantılarının şemaların oluşmasına katkı sağlayan dört önemli maddesini aşağıdaki gibi inceleyebiliriz.
· Çocuğun ihtiyaçlarının zarar verici bir biçimde engellendiği erken dönem yaşantıları. Çocuk; tutarlılık, anlayış, empati, bakım, ilgi ve sevgi gibi temel ihtiyaçlarını ebeveynlerinden veya bakım veren kişiden hiç almamışsa ya da yeterli miktarda almıyorsa zarar verici bir şekilde engellendiği anlamına gelmektedir.
· Çocuğun güvenliğinin sağlanmadığı, darbe aldıpı, örselendiği veya kurban haline getirildiği erken dönem yaşantıları. Bu yaşantılar sonucunda da çocuk travmatize olmaktadır.
· Ebeveynlerin çocuğun ihtiyaçlarını gerektiğinden fazla karşıladığı ve çocuğu aşırı koruduğu erken dönem yaşantıları. Çocuk yeterince bireyselleşememe sorunuyla çeşitli şemalara sahip olmaktadır.
· Çocuğun anne veya babasıyla seçici özdeşim kurduğu erken dönem yaşantılarıdır. Bu özdeşim sonucunda ebeveynlerden birini model almaktadır.
Üçüncü ve son kök, bireyin evrensel kabul edilen beş temel psikolojik ihtiyacının karşılanmaması veya eksik karşılanmasıdır. Beş temel ihtiyacın karşılanmama düzeylerine göre beş temel şema alanı oluşmaktadır. Yani bu kök ana dalların oluşmasını doğrudan etkilemektedir.
Birinci temel ihtiyaç diğerlerine güvenli bağlanma ihtiyacıdır. Çocuklar ebeveynleriyle güvenli bir bağa ihtiyaç duyarlar ancak ebeveynleriyle arasında duygusal açıdan mesafenin olması, ebeveynlerin şiddet eğiliminin olması, çocukların ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi ya da reddedilmesi çocuğun güven, sevgi, aidiyet, kabul görme, empati duygusunu zedeler ve kopukluk ve reddedilme alanındaki terk edilme, güvensizlik, duygusal yoksunluk, kusurluluk, sosyal izolasyon şemalarının oluşmasına neden olur. Çocukken güvenli bağlanma ihtiyacı karşılanmayan bireyler gereksinimlerinin diğerleri tarafından karşılanamayacağına inanırlar. Kopukluk ve reddedilmişlik şemalarına sahip olan bireylerin diğer şemalara kıyasla daha travmatik bir çocukluğa sahip olduğu, yetişkinlik hayatında ise kendisine zarar veren ilişkilerini sürdürebildiğini ya da ilişkilerden kaçınabildikleri bilinmektedir.
İkinci temel ihtiyaç olumlu kimlik algısı, yeterlilik ve hareket özgürlüğüdür. Çocukluk çağında çocukların korunma ve desteğe ihtiyaç duymalarının yanında bağımsız biçimde hareket edebilme ve olayları deneyimleyebilmeleri için özgüvene de ihtiyaç duyarlar. Çocukların ebeveynlerinden bağımsız olarak hareket edebilmesi, aileden uyumlu bir biçimde ayrışıp akranları gibi özgür davranabilmesi özerklik olarak tanımlanmaktadır. Ebeveynleri tarafından aşırı korunan, yeterli yönlendirmeleri yapılmayan, çocuğun adına her şeyi yapan ailelerin çocuklarında zedelenmiş özerklik alanındaki şemalar görülmektedir. Bireyin çocukluğunda karşılanmamış hareket özgürlüğü, yeterlilik ve olumlu kimlik algısı ihtiyaçları sonucunda bağımlılık, dayanıksızlık, iç içe geçmişlik ve başarısızlık şemaları oluşmaktadır. Bireyin yaşantısında temel sorun kendi başına yaşam sürme veya hareket etme gibi konularda sahip olduğu yetenekleriyle diğerlerinin beklentileri arasında uyuşmazlık olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu bireyler kendisini bağımsız bir birey olarak hissedemezler, bireysel hedefler ve gerekli yetenekleri edinmekte zorluk yaşarlar. Yetişkinlik yaşamlarında da yeterlilik sağlayamadıkları için çocuk olarak kalırlar.
Üçüncü temel ihtiyaç gereksinim ve duyguları ifade etme özgürlüğüdür. Çocukların yetişkinlik hayatında uyumunu ve sürekliliğini sağlayabilmeleri için çocukken öğrenmeye ihtiyaç duydukları yegâne kavram sorumluluk bilincidir. Aile kökenlerine bakıldığı zaman aşırı düzeyde serbest bırakılmış, gereğinden fazla hoşgörülü davranılmış ve aile ortamında yeterli kuralın oluşturulmadığı durumlarda gelişmektedir. Böyle ortamlarda yetişen çocuklar sorumluluklarını yerine getirmekte, etrafındaki kişilere saygı göstermekte, öz disiplin oluşturmakta, hedef belirlemekte ve bu hedeflere ulaşmakta zorlanırlar ve zedelenmiş sınırlar alanındaki şemaları yani haklılık ve yetersiz özdenetim şemaları oluşur. Yetişkinlikte davranışlar sürekli olarak önce kendi ihtiyaçlarının karşılanmasını bekleme, iş birliğine açık olmama, verilmiş bir sözün tutamama, başkalarının haklarına saygı duymama olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu alandaki şemalara sahip olan bireyler narsistik eğilimler, bencillik ve dürtülerini kontrol edememe gibi belirtiler gösteriler.
Dördüncü temel ihtiyaç rol yapma ve kendiliğinden davranışlarda bulunma ve oyundur. Çocuklar kendilerini rahatça ifade edebildikleri bir ortama ve koşulsuz kabul edilmeye ihtiyaç duyarlar. Ancak aileler çocuklarının yaşadığı bazı duyguları istemediklerinden çocuğu onaylamazlar ya da çocuğun bazı istekleri karşısında kayıtsız kalırlar. Bu durumda çocuk ailesini memnun edebilmek için sürekli olarak ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya çaba göstermeye başlar. Ailesiyle olan duygusal bağı korumak ve ebeveynlerinin onu kabul edip sevmesini sağlamaya çalışır. Zamanla başkalarının ihtiyaçlarına, duygularına ve tepkilerine aşırı odaklanmış olmaları sorun haline gelmeye başlar, çocuk ihtiyaçlarını aile içerisinde karşılayamadığı için dışarıya yönelir ve başkaları yönelimlilik kategorisinin şemaları oluşur. Bahsedilen şemalar boyun eğme, kendini feda etme ve onay arama şemalarıdır. Bu şemalara sahip olan bireyler ilişkide bulundukları kişilerin onayını almak ve onların negatif tepkilerinin ortaya çıkmasını engellemeye çalışır; sevgi görmek ve desteklenmek için koşullu kabullenilmeye razı olurlar.
Beşinci ve son temel ihtiyaç ise gerçekçi limitler ve özdenetimdir. Her çocuk oyun oynamaya ve hayattan zevk almaya ihtiyaç duyar ancak ebeveynlerin aşırı talepkâr, mükemmelliyetçi ve katı tutumlar sergiledikçe çocuklar dürtülerini ve duygularını bastırmayı öğrenirler. Ailelerin olumsuz tutumları çocukların kontrol mekanizmalarının gelişimine yol açar ve kendiliğinden gelişen oyun gibi zevk verici aktivitelerden uzak durmalarına neden olur. Bunun sonucunda da aşırı uyarılma/ketlenme alanındaki duyguların bastırılması, karamsarlık, cezalandırıcılık ve yüksek standartlar şemaları oluşur. Belirtilen şemalara sahip olan bireyler katı bir şekilde kuralları içselleştirirler ve gerekirse kendi temel ihtiyaçlarından vazgeçerek bu kuralları uygulamaya çalışırlar. Genel olarak duygularını, dürtülerini, seçimlerini sürekli bastırma eğilimindedirler. Cezalandırma şemasına sahip bireyler yanlış davranışların kesinlikle cezalandırılması gerektiğine inanırlar. Şemalara sahip olan bireyler karamsar, korkulu, endişeli ve devamlı tetiktedirler çünkü dikkatli olmazlarsa kötü şeyler olacağını düşünürler.
Şemalar daha çok bireyin karşılanmayan ihtiyaçları üzerinde dururken, çocukluk çağının oldukça önemli olduğunu vurgulamaktadır. Her ne kadar değişime dirençli ve kökenleri erken dönemlere dayalı olsa da birey farkındalık basamaklarını tırmandıkça işlevsel olmayan şemalarını anlayıp daha sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirmeyi öğrenebilmektedir.
Kaynakça
Yavuz Bozduğan, Ç.B. (2019). Erken Dönem Uyumsuz Şemalar ile Kohlberg Ahlaki Gelişim Kuramı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi, İstanbul
Öktem Şimşek, M., (2021). Kişilik Özelliklerinde Erken Dönem Uyumsuz Şemalar ve Bağlanma Stillerinin Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kent Üniversitesi, İstanbul
Berna, L.T., (2021). Erken Dönem Uyumsuz Şemaların ve Şema Modlarının Saldırganlık Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Kent Üniversitesi, İstanbul
Korkmaz, İ., (2020). Annelerin Erken Dönem Uyumsuzluk Şemalarının Çocukların Bağlanma Stilleri Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Gelişim Üniversitesi, İstanbul
Balbaba, B., (2021). Üniversite Öğrencilerinin Çocukluk Çağı Travmaları ile Erken Dönem Uyumsuz Şemaları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Gelişim Üniversitesi, İstanbul
Comments